Önceki makalemde sizlere yeni monitörümün özelliklerinden ve satın alma sürecimden bahsetmiştim. Bu makalemde ise geçiş sürecinde yaşadığım olumlu ve olumsuz deneyimlerimden bahsedeceğim.
Öncelikle olumlu yorumlarla başlayalım. Monitörü almamdaki asıl amaç iş hayatımda kolaylık sağlamasıydı. Öncesinde, şirketin sağlamış olduğu 23″ bir monitörüm vardı; ancak iş bilgisayarının ekranı ufak olduğu için toplamda 1,5 ekranım varmış gibi oluyordu. Yeni monitörde ise artık iş bilgisayarının ekranını kullanmıyorum, kapağı kapalı bir şekilde duruyor. Monitörü çift ekranmış gibi kullanabiliyorum. Tabi bunun için yazılıma ihtiyacınız oluyor. Öncelikle DisplayFusion uygulamasının demo sürümünü kullandım bir süre; ancak uygulama içerisinde daha birçok özellik olduğu için bana biraz ağır geldi. Bu esnada ise Microsoft’a ait olan PowerToys’u keşfettim. Daha doğrusu PowerToys içerisinde yer alan FancyZones uygulamasını keşfettim. Bu uygulama ile ekranı istediğiniz kadar parçaya bölüp pencereleri bu parçalar içerisine yerleştirebiliyorsunuz. Bu sayede ekranı ikiye bölmek çok kolay oldu.
Benim için ilk olumlu kısmı artık laptop ekranını kullanmadan tek ekran ile işlerimi yürütebiliyor olmam. 2 HDMI ve 1 Display port çıkışı olduğu için de aynı anda hem iş hem de kişisel bilgisayarımı bağlı tutabiliyorum. Dolayısıyla monitörün menüsü üzerinden ikisi arasında kolaylıkla geçiş yapabiliyorum. Kavisli olması ilk etapta beni biraz düşündürdü; ancak birkaç hafta sonra korkulacak bir şey olmadığını anladım. Beyniniz ve gözleriniz hızlı bir şekilde adapte olabiliyor. Bu konuyla alakalı şöyle ilginç bir durum var, örneğin gün içerisinde 3-4 saat kullanım sonrasında bir anda elektrikler gittiğinde ve laptop ekranına muhtaç olduğunuzda, birkaç dakikalığına laptop ekranı dışa doğru kavisliymiş gibi hissediyorsunuz. Bir süre sonra alışıyorsunuz elbette.
Monitörün parlaklığı oldukça iyi. Şimdiye kadar en fazla %30 parlaklıkta kullandım. Genelde 5-10 arası yeterli oluyor benim için. İki bilgisayarımda farklı çözünürlük kullanmam gerektiği için (önceki yazımda sebebinden bahsetmiştim) picture-by-picture özelliğini maalesef kullanamıyorum; ancak aynı çözünürlükteki bilgisayarlar için gayet kullanışlı bir özellik. Yükseklik ayarı ve yatay dönme açıları bence gayet yeterli.
Oyunlarda geniş ekran olması bence ortada bir konu. Daha doğrusu oyuna da bağlı bir konu. Kimi oyunlarda çok güzel bir atmosfer katarken kimi oyunlarda 1080p oynasam daha iyi diyebiliyorsunuz. Ekranın orta kısmı normal görünürken, yan taraflarda bir uzama efekti oluşabiliyor. Dediğim gibi her oyunda böyle değil; ama böyle olan oyunlarda pek hoş olmuyor. Yine de oyunun içindeymişsiniz hissini alabiliyorsunuz. Monitörün teknik özellikleri yüksek olduğundan, bu hissi alabilmek için bilgisayarınızın da iyi bir ekran kartına ihtiyacı oluyor.
İnternette bazı yorumlarda HDR problemlerinden bahsedilmiş. Benim öncelikli amacım iş olduğu için bu konuda detaylı bir yorum yapamıyorum; ancak oynadığım oyunlarda herhangi bir problem yaşamadığımı belirteyim. Olumlu yön olarak belirtebileceğim bir başka şey ise elektrik tüketimi. Günde minimum 8 saat, ayda da ortalama 200-250 saatlik kullanımda, benim tahminim, faturaya 10-15 TL gibi bir yansıması oluyor. Tabi ayarları değiştirirseniz daha fazla veya daha az tüketim yapacaktır.
Olumsuz yorum olarak, öncelikle FancyZones’u bulana kadar biraz sıkıntı yaşadım. Pencerelerin tam ekran açıldığı senaryolarda far görmüş tavşan gibi kalabiliyorsunuz. FancyZones sonrası bu problem ortadan kalktı. İş ortamında en çok sıkıntı yaşadığım konu ise, Teams aramaları ve ekran paylaşımları. Ekranın sol tarafında bir şeyle meşgul olurken bir arama gelirse sağ alttaki arama bildirimini görmek çoğu zaman mümkün olmuyor. Bu anlamda monitör epey geniş. Diğer yandan ekran paylaşımları hâlâ sıkıntılı bir konu. Tüm ekranı paylaşırsanız karşı taraf neredeyse hiçbir şey göremiyor, çok küçük oluyor her şey. Tek bir pencereyi paylaşıp, onu da 1920×1080 civarında bir şeyler yaparsanız işe yarıyor. Burada yine FancyZones’tan destek alıyorum. Ancak paylaşmak istediğiniz şey tek bir pencere değilse, pencereler arasında geçiş yapmanız gerekecekse bu durumda farklı bir uygulamaya ihtiyacınız var. ScreenShare isimli bir uygulama kullanıyorum. Mantığı basit, saydam pencereden oluşan bir uygulama. Paylaşım ekranında o uygulamayı seçiyorsunuz, uygulamanın altında kalan kısımları (pencere saydam olduğu için) paylaşmış oluyorsunuz.
Monitörün ağırlığı fazla olduğu için sağlam bir masaya mutlaka ihtiyacınız var. Aynı şekilde boyutları da fazla olduğu için temizlemesi biraz zahmetli olabiliyor. Monitörde, otomatik giriş sinyali kontrolü mevcut; ancak çok verimli çalışmıyor. Yani örneğin, hem iş hem kişisel bilgisayarım bağlı iken ve iş bilgisayarımda çalışıyor iken kişisel bilgisayarımı açtığımda giriş sinyalini algılayıp otomatik olarak kişisel bilgisayarıma geçiyor. Olması gereken bu; ancak bazen bu özellik çalışmıyor. Manuel olarak menüden sinyal kaynağını değiştirmek gerekiyor.
Son olarak arka ışık sızmasından bahsedeyim. Normal şartlarda, gün içerisinde iş yaparken veya oyun oynarken, aydınlık veya karanlık sahnelerde hiçbir problem yaşamadım. Sızmanın en belirgin olduğu senaryo, monitörün uykuya geçeceği senaryo. Yani bilgisayarı kapattığınızda ekranda, yaklaşık 3-4 saniye boyunca sinyal olmadığına dair bir uyarı çıkıyor ve sonrasında ekran kapanıyor. Bu uyarı siyah ekran üzerine beyaz yazıyla yazılmış durumda. Eğer bu ekranı karanlık bir ortamda görürseniz o zaman ışık kaynaklarının yeri belli oluyor; ama dediğim gibi normal kullanımda rahatsız edici bir durumla karşılaşmadım.
İlerleyen zamanlarda farklı deneyimlerim olursa mutlaka buraya da ekleyeceğim. Sonraki makalede görüşmek üzere.